Evrenin oluşumu, bilim dünyasında sürekli ilgi çeken ve sıklıkla tartışılan bir konu olagelmiştir. Zaman içinde birçok fikir ortaya atılmış, ama bilimin gelişimiyle bu düşünceler yavaş yavaş kenara bırakılmıştır. Bugünlerde bilim çevrelerinde yaygın olarak benimsenen ve üzerinde anlaşmaya varılan görüş, ‘Büyük Patlama’ veya diğer ismiyle ‘Big Bang’ teorisidir. Bu kozmik anlatım, evrenin yaklaşık 13.7 milyar yıl önce son derece sıkışık ve sıcak bir durumdan ortaya çıktığını savunur.
20.yüzyılın başlarında, Rusya’dan kozmolog ve matematik olan Alexander Friedmann ve Belçika’lı fizik bilimci Georges Lemaitre, evrenin bir kökeninin bulunduğunu savunan bir teoriyi ilk defa ortaya atmışlardır. Bu görüş, pek çok kanıtla desteklenerek, özellikle fizik dünyasında geniş çaplı bir kabule ulaşmıştır. Big Bang kuramı çerçevesinde, evrenin genişlemeye başlamadan evvel son derece yoğun ve ısılı bir durumda olduğu düşünülmektedir. Evren başlangıçta tek bir bütün iken, sonrasında gerçekleşen Büyük Patlama sonucu ayrışarak bugün bildiğimiz formunu almıştır.
Kur’an-ı Kerim’in metinlerine dikkatlice bakıldığında, 19. yüzyılda bilim adamlarının yeni yeni keşfettikleri bazı bilgilerin aslında 1400 yıl öncesinden bizlere iletilmiş olduğunu görüyoruz. Örneğin, Enbiya Suresi’nin 30. ayetinde belirtilen şu ifade dikkat çekicidir: “İnkâr edenler bilmiyorlar mı ki, gökler ve yer başlangıçta birbirine yapışıkken biz onları ayırdık ve her canlıyı sudan yarattık. Hala inanmayacaklar mı?” Bu ayette kullanılan “ratk” kelimesi, Arapça’da iç içe geçmiş, birbirinden ayrılmaz durumda olan maddeleri tanımlar. Ayette geçen “fatk” kelimesi ise “ayırmak” anlamına gelir ve Arapça’da bir nesnenin parçalanıp ayrılmasını ifade eder. Bu, örneğin toprağın içinden filizlenen tohumun yüzeye çıkışını tasvir eder. Bu bilgiler ışığında, Kur’an’ın evrenin oluşumu hakkında 1400 yıl önce işaret ettiği bilgilerin bilimle uyumlu olduğu sonucuna varabiliriz.
Bir insanın, okuma-yazma bilgisi olmadan ve astronomi alanında herhangi bir bilimsel arka plana sahip olmaksızın 1400 yıl önce gök bilimlerini kendi başına keşfetmesi ve bu bilgileri başkalarına aktarması mümkün değildir. Aynı şekilde, bilim insanlarının ancak son yüzyılda aydınlatmaya başladığı bazı gerçekleri, bir insanın 1400 yıl önce kendi gayretleriyle ortaya çıkarması akla yatkın değildir. Mantığını kullanan herkes, bu tür bilgilere bir insanın kendi başına ulaşamayacağı sonucuna varacaktır. Eğer bu bilgileri bir insan keşfedememişse, geriye yalnızca bir olasılık kalır: Bu gerçekleri bildiren kitap, tüm evreni önce tek bir noktada toplayan, sonra da büyük bir patlamayla bu noktadan yeryüzünü, gökyüzünü ve içindeki her şeyi yaratan yüce bir varlığın eseridir. İşte o kitap Kur’an’dır ve o yüce varlığın ebedi sözüdür. Biz buna inanır ve iman ederiz!