Sorunuza geçmeden önce duanın ne demek olduğunu anlamaya çalışalım
Dua, insanın Rabbine yönelerek bir yardım talep etmesidir. Kendi gücümüzle elde edemediğimiz ihtiyaçlarımızı karşılamak veya ulaşamadığımız arzularımızı gerçekleştirmek için Allah’a sığınırız. Çünkü Allah’tan başka kalbimizin en derin arzularını işitip yerine getirebilecek ve ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek bir Zat yoktur.
Dua, gerçekten de çok önemli bir ibadettir. Aslında ibadetlerin de can damarı diyebiliriz ona. Şöyle düşünelim: Bir çocuk, eli yetişmediği bir isteği veya ihtiyacı için ağlayarak istekte bulunur. Yani, acizlik hissiyle, dilini kullanarak dualarını eder ve isteklerini elde eder. İşte insan da tıpkı diğer canlılardan farklı olarak, nazik ve hassas bir çocuğa benzer. Allah’ın huzuruna, kendi acizliğiyle ağlamak veya ihtiyaçları için dua etmek suretiyle yönelir.
İnsan, dua sayesinde Allah’a yaklaşır. Bu yüzden karşılaşılan çeşitli sıkıntılar ve zorluklar, insanın kendi acizliğini ve güçsüzlüğünü hatırlatarak onu Rabbine yönlendirmek adına birer rahmettir. Çünkü özellikle böyle zamanlarda insan, ne kadar aciz ve çaresiz olduğunu anlar ve bir sığınak arayışı içine girer. İşte dua, bu durumda en güzel araçtır.
Dua, bir ibadet olduğuna göre, sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanma amacıyla yapılmalıdır. Bunun için insan, kendi acizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini derinden hissetmeli, kendisine yardım edecek, korkuları ve endişeleri giderici tek varlığın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır. O Yaratıcı, sonsuz bir güç, merhamet ve hikmet sahibidir. Tüm evren Onun eseridir ve Onun izni olmadan bir yaprak bile hareket edemez. O, eksikliklerden tamamen uzaktır ve yarattığı canlı ve cansız varlıkları sayısız nimetlerle donatmış, insanı en yüce bir mevkide şereflendirmiştir. Dolayısıyla Cenab-ı Hak, sonsuz bir övgüye ve yüceliğe layıktır. Zaten varlıkların yaratılış amacı da O’na hamd, tesbih ve tekbirle kulluk etmek değil midir? İşte bu yüzden dua, büyük bir öneme sahiptir.
Duanın kabul edilmesi için belirli şartlardan önce, farklı dua türlerinden bahsedelim. 1. İstidat diliyle yapılan dua, kabiliyet ve potansiyel özellikler diliyle yapılan dua türüdür.
Örneğin, bir kayısı çekirdeği kayısı olabilmek için kabiliyet diliyle Allah’tan istekte bulunur. Bir kartal yumurtası da kartal olabilmek için kabiliyet dilini kullanarak Allah’a talepte bulunur.
İnsan da aynı şekilde içindeki yaratılıştan gelen ve onda bulunan birçok kabiliyetin diliyle Allah’a yönelerek taleplerde bulunursa, genellikle Allah bu talepleri geri çevirmez. Ancak taleplerimiz kabiliyetimiz doğrultusunda olmalıdır. Eğer hiçbir eğitimi olmayan biri matematik profesörü olmak dua etse ve sonrasında neden duam kabul olmuyor diye sorgulasa, bu oldukça mantıksız olur, çünkü kabiliyetimiz olmadığı bir alanda talepte bulunmak gerçekçi olmaz.
Bu yüzden dua ederken, içimizdeki yeteneklere uygun taleplerde bulunmak önemlidir. Kabiliyetlerimize uygun bir şekilde dua ettiğimizde, Allah’ın bizi desteklemesi ve isteklerimizi gerçekleştirmesi daha olasıdır.
Bir tohum veya yumurtanın kabiliyet diliyle dua etmesi ve bunun kabul edilmesi, ilahi irade ve hikmete bağlıdır. Eğer ilahi irade ve hikmet uygun görürse, maksada ulaşılır; uygun görmezse ulaşılmaz. Bu durum, insan dahil olmak üzere tüm türler için geçerlidir.
Örneğin, bir balık her seferinde milyonlarca yumurta bırakır. Eğer hepsi balığa dönüşürse, denizdeki ekolojik denge bozulur. Bu nedenle Allah, hikmet gereği bu yumurtaların bir kısmını başka türlerin besin ve geçim kaynağı olarak ayırır.
İnsanlar arasında da durum aynıdır. Herkes doktor olamaz, herkes pilot da olamaz. Ancak doktor veya pilot olamayan birisi, başka bir alanda yani kabiliyetleri doğrultusunda kendini geliştirebilir ve bu kabiliyetini ortaya koyabilir ve ya onda bulunan kabiliyetleri kullanmayıp tamamen niteliksiz ve vasıfsız olarak kalabilir. Çünkü insan bir tohum ya da yumurta gibi değildir. İnsan, irade sahibi olduğu için üç denklem ortaya çıkar. Birincisi ilahi irade ve hikmet, ikincisi fıtri kabiliyet, üçüncüsü ise insanın iradesidir. Bu üç unsurdan herhangi biri eksik olduğunda denklem bozulur ve amaç gerçekleşmez. Örneğin, bir kişinin müzik aleti çalmak için kabiliyeti vardır, parmakları bu işe uygun yapıdadır, fakat kişi iradesini kullanarak bu kabiliyetini işlemezse, değeri ortaya çıkmaz ve değersizleşir. Ya da kişide bu kabiliyet mevcut olsa bile, Allah’ın hikmeti gereği bu kabiliyeti geliştirmemesi de olasıdır. Yani insanın doğasında var olan kabiliyetler, ilahi iradeyle birleşerek gerçekleşir.
Bu sebeple, her varlık kendi kabiliyetleri ve özellikleri doğrultusunda hareket etmelidir. Allah’ın hikmetine uygun bir şekilde ve kabiliyet diliyle dua ettiğimizde, isteklerimizin gerçekleşme ihtimali artar. Ancak bazen Allah’ın hikmeti farklı bir yönde hareket etmemizi gerektirir ve bu durumu anlamak da önemlidir.
2.İhtiyac-ı fıtrî lisanıyla yapılan dua da kabule yakındır.
Bir insanın veya hatta hayvanın ve bitkilerin yaratılıştan gelen ihtiyaçları vardır. Mesela, bebek dünyaya geldiğinde göze, kulağa, ele, ayağa, süte, sevgiye ve şefkate ihtiyaç duyar. Bu tür ihtiyaçlarına “ihtiyac-ı fıtrî” diyoruz. Bebek, bu ihtiyaçlarını dile getirmek için ağlamayı kullanır. İşte buna da “ihtiyac-ı fıtrî lisanı” diyoruz.
Allah, yaratıkları sonsuz bir ihtiyaç ve fakirlik içinde yaratmıştır. Özellikle hayatı olan ve şuura sahip varlıklar, kâinatta her şeye muhtaç olarak yaratılmışlardır. Bu ihtiyaçların hepsine “fıtrat” diyebiliriz. Yani bütün varlıkların doğası ve fıtratı, ihtiyaçlarla doludur. Bu ihtiyaçlar da bir bakıma Allah’tan talep ve istekte bulunmaktadır. Örneğin, biz açlık hissiyle Allah’tan rızık talep ederiz. Gözlerimizin görme ihtiyacıyla renkleri ve görüntü dünyasını talep ederiz ve benzer şekilde devam eder. Allah da bu ihtiyaçlara büyük bir çoğunlukla cevap verir.
3. Iztırar(Çaresizlik) diliyle yapılan dua:
Muztar durumda kalan her insan Yüce Allah’a iltica ederek dua eder, göremediği bir Hâlık’a sığınır ve Rabbine yönelir. Muztar yani çaresiz olan bir insanın yaptığı duanın büyük bir tesiri vardır. Bazen bu tür duaların hürmetine, en küçük bir şeyden en büyük bir şeye kadar her şey insanın emrine girebilir. “Evet, kırık bir tahta parçası üzerindeki fakir ve kalbi kırık bir masumun duası hürmetine, denizin fırtınası, şiddeti ve hiddeti bile yatışır.
Iztırar lisanıyla yapılan duânın en güzel örneklerden biri, Hz. Yunus(asm)’un balığın karnında yaptığı o azim münacattır. Bu dua, onun kurtuluşuna vesile olmuştur. Hz. Yunus’un durumu gibi, sebeplerin tümünün ortadan kalktığı, hiçbir umut ışığının olmadığı bir çaresizlik halinde olanların duası da yine harika bir şekilde kabul edilir.
Bu üç çeşit dua, bir mani olmazsa daima makbuldür.
Bununla birlikte aşağıda belirttiklerimizin yapılması da duanın kabule yakın olmasına vesile olur;
- İlk olarak, dua kabul edilebilir çerçevede yani istidat lisanıyla olmalıdır
- İkinci olarak, samimi bir şekilde yapılmalıdır. Yani (haşa)ihtiyaçlar listesini birine arz eder gibi değil, acizliğini, güçsüzlüğünü bilerek her şeyin sahibi ve her şeye gücü yeten bir Zat’tan istediğinin bilincinde ve duanın kabul olacağına inanarak içten bir şekilde dile getirilmeli.
- Mümkünse, abdestli olmalı ve helal kazançla beslenmiş olunmalıdır.
- Mübarek mekanlarda, özellikle mescit ve camilerde yapılabilir.
- Mübarek zamanlarda, özellikle Ramazan ayı, Kadir gecesi, Berat gecesi gibi yapılması daha efdaldir.
Ayrıca bu konuyla ilgili olarak “Dualarım niye kabul olmuyor” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.