İnsanoğlunun çektiği sıkıntılar ve başına gelen musibetlerin hikmeti ile ilgili bilgi almak için “Allah neden kötülüklere izin veriyor veya musibetlere maruz bırakıyor? ” başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz. Bununla birlikte sorunuza bir misalle cevap verecek olursak
Kainata baktığımızda her yerde yarattığı güzelliklerle bize kendini sevdirmek isteyen bir Zat bu dünyaya bizi acı çektirmek için göndermiş olabilir mi? Tabi ki hayır.
Ayeti kerimede Rabbimiz “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” buyuruyor.
Evet korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltilmekle sınanacağımız bu dünyada bazen çaresiz hissedebiliriz. Dertlerin sıkıntıların üst üste geldiği bir dönemde kendimizi güçsüz ve aciz görebiliriz. Aslında biz insanoğlu her zaman çok güçsüz ve aciziz. Ama ne yazık ki bunu altından kalkamayacağımız problemler yaşamadan anlayamıyoruz. Peki bu sıkıntıları yaşamamızın amacı ne? Sadece ne kadar aciz olduğumuzu hatırlamak mı? Yoksa bu musibetler ile Rabbimiz bize kendini mi hatırlatmak istiyor ? Sen bu aciz, güçsüz ve çaresiz halinle bu dertlerin altından kalkamazsın, Yalnız Bana sığın, yalnız Benden yardım dile mi demek istiyor bizlere? Hz. Yusuf(asm)’ ı kuyudan, Hz. Yunus(asm)’ı balığın karnından, Hz. İbrahim (asm)’ı ateşten kurtaran kimdi? Onların durumunda sebepler ve ihtimaller bütün bütün tükenmişken sebebleri yaratan Müsebbibül Esbab olan Allah onların yardımına yetişti. Peki Allah’ın bu yardımı sadece Peygamberler için mi geçerli? Tabi ki hayır, O’na yönelen ve yalnızca O’ndan yardım talep eden tüm kulları için geçerli. Eğer biz güçlü olduğumuzu düşünüp tüm yükün, dert ve sıkıntıların altından tek başımıza kalkacağımızı ve tüm problemlere tek başımıza bir çözüm bulacağımızı düşünürsek , ne yazık ki bir gün hiçbir çözüm bulamadan çaresizlik içinde o yükün altında ezilip kalırız. Halbuki ayetinde Rabbimiz ne buyuruyor :
“Kim Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakınırsa, Allah zorluklar karşısında ona bir çıkış kapısı açar. Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter.”
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden (kapasitesinden) başkasını yüklemez.
Bu ayetler ışığında aslında anlıyoruz ki insanın yaşadığı imtihanlar kaldırabileceğinden fazlası değil. Allah yarattığı kulunu bu imtihanlara takat getirecek güç, kuvvet ve cihazlarla donatmış. Peki buna rağmen insanlar neden intihara kalkışıyorlar?
Bir örnekle açılayalım : Koskoca bir ordunun kumandanı olduğunuzu hayal edin. Emriniz altında karşınızdaki düşmanı yenecek kadar güç olduğunu varsayın. Bu ordu sağ, sol ve merkez olmak üzere 3’e ayrılıyor. Şimdi siz bu ordunun merkezindeki birliklerin bir kısmını sağ ve soldaki birliklere ihtiyaçları olmamasına rağmen gönderiyorsunuz ve merkezi zayıflatıyorsunuz. Sonrasında düşman bunu farkedip size merkezden hücum edip kumandanızın en önemli unsuru olan size ve yönetim kadronuza saldırıyor ve sizi mağlup ediyor. Bu durumda hatayı kimde ararsınız? Tabi ki kendinizde değil mi? İşte bu örnekte olduğu gibi aslında Rabbimiz de bize musibetlere yetecek güç ve kuvveti vermiş, fakat biz bu güç ve kuvveti ordu kumandanının sağa ve sola birliklerini göndermesi gibi geçmiş ve gelecek zamanlara harcayıp tükettiğimiz takdirde hazır zamandaki, musibetlere tahammül edemeyiz. Halbuki geçmişin sıkıntısı gitmiş, sevabı kalmış; gelecek ise daha gelmemiş. Bu yüzden geçmişin elemlerini hatırlayıp üzerimizden attığımız yükü tekrar sırtımıza alarak ve ya daha gelmemiş günlerin hayali endişelerini boynumuza yükleyerek, sabır kuvvetimizi heba etmenin bir manası yoktur. Size bir ay sonra veya bir yıl sonra ne yiyeceğinizi şimdiden düşünüp ya aç kalırsam düşüncesiyle endişeleniyor musunuz diye sorsam tabi ki hayır cevabını verirsiniz. İşte daha gelmemiş ve geleceği kesin olmayan yarınların hayali sıkıntıları ile bugünden dertlenmek de 1 yıl sonra ne yiyeceğim diye dertlenmek kadar manasız. Bu konuda bir diğer hatamız da yaşadığımız sıkıntılar karşısında sanki geri kalan hayatımız hep bu sıkıntıyla geçecekmiş ve hatta daha da kötü olacak düşüncesiyle sabır kuvvetimizin büyük bir kısmını şimdiden harcamış olmamız.
Bununla birlikte sabır edememizin diğer bir nedeni de musibetler karşısında O’na yönelmememiz. Verdiğimiz örnek üzerinden gidecek olursak bize düşmanla baş edebilecek o orduyu verecek olan Sultan’dan yardım istemeyen bir kumandan daha sonra bozguna uğradığı için Sultan’ı suçlu görebilir mi? Tabii ki göremez. Bu durumda sabır gösteremeyen bizler de Allah’ı (haşa) suçlayamayız.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz ki, imtihanların büyüklüğü ile birlikte Rabbimizin sonsuz rahmeti ve inayetini düşünecek olursak kişiyi intihara sürükleyen aslında musibetlerin büyüklüğü değil, bu musibetler karşısında kişinin gereken yegane mercii olan Cenab-ı Hakk’a sığınmaması ve hali hazırda kendisine verilen sabır kuvvetini geçmiş ve geleceğe dağıtmasıdır.