Elbette, herkes kendisi Kur’an’ı ve hadisi okuyup hüküm çıkaramaz. Bu konuyu bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse;
Bir eczacı çiçeklerden ve bitkilerden elde ettiği etken maddelerle ilaç yapar. Ancak, “Neden eczaneden almak yerine dağlara çıkıp çiçekleri kendimiz toplamayalım?” diyerek kendi kendimize ilaç yapma yoluna gitmek akıllıca bir seçenek midir?
Evet, ilaçlar gerçekten çiçekler ve bitkilerden yapılmaktadır, bu bir gerçektir. Ancak bu ilacı yapabilmek için yıllarca kimya okumak ve uzman bir kimyager olmak gerekmektedir. Kimya bilimini bilmeyen biri, dağlardan topladığı çiçeklerle ilaç yapmaya çalıştığında kendisine zarar vermekten başka bir şey yapmaz.
Aynen bunun gibi, manevi ilaçlarımız olan Kur’an’ın ve sünnetin hükümlerini bu konuda uzmanlaşmış müctehid âlimlerden almak ve onlardan öğrenmek zorundayız. Çünkü bu ilim onlara bahşedilmiştir. Dolayısıyla, kendi bulduğumuz hükümleri uygulayarak dört mezhebi göz ardı eden bir kişi, ilaç yapmak için dağa tırmanan kimseye benzer.
Bu durumda anlaşılacağı üzere, mesele sadece Kur’an’ı okumak veya hadisleri bilmek değildir. Asıl önemli olan, Kur’an’ın ve binlerce hadisin arasından doğru hükmü çıkarmaktır. İşte bu özel yetenek, İmam-ı Âzam, İmam Şafi, İmam Malik, Ahmed İbni Hanbel ve benzeri alimlere verilmiştir. Onlar, derinlemesine İslam ilimlerini öğrenmiş ve bu konuda otorite olmuş kişilerdir. Bu nedenle, İslam’ın doğru anlaşılması ve hükümlerin doğru şekilde uygulanması için mezhep imamlarına başvurmak önemlidir.