Cevap
Değerli Kardeşimiz;
İnsana harika cihazların, eşsiz duyguların ve baha biçilmez latifelerin veriliş gayesi, Allah’ın sonsuz isim ve sıfatlarını anlamak, onu sevmek, rızasını kazanıp ebedî saadete nail olmaktır. Dünya nimetleri ebedî âleme göre tanzim edilmiş olan duygu ve latifelere çok dar geliyor, onları tatmin edemiyor.
Dünyanın lezzetleri helal dahi olsa anidir ve fânidir. Marifet ve irfana dair olan lezzetler ruhun ve kalbin gıdası olduğu için ebedîdir.
Bu elemli, kederli, boğucu ve fâni olan dar-ı imtihanda hiç kimsenin asude bir hayat yaşadığı vaki olmamıştır. İnsanın yaratılışından beri hâl, bu minval üzere devam etmektedir. Bu, değişmez ezelî bir kanundur, kıyamete kadar da böyle gidecektir.
Bu dünya bir imtihan salonu olduğundan herkes değişik şekillerde imtihana tabi tutulmaktadır. Peygamber Efendimiz (asm.); “Dünya darü’l-meşakkattır.” (bk. A. İbn Hanbel, Zühd, s. 128) buyurarak, dünyada gerçek saadetin ve rahatın olmadığını ifade etmiştir. Bir başka hadis-i şerifte de “Dünya ahiretin tarlasıdır.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 412) buyrulur. Tarla, çalışma ve meşakkat yeridir.
Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi;
“Şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse, bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur.” (Lem’alar, On Yedinci Lem’a)
Cennette nimetler hem ebedî hem de çok yüksek olmasından dolayı, orada insanın bütün duygu ve latifeleri kemali ile tatmin edilecektir. Dünya ise, cennetin bir vitrini, bir numunesi hükmündedir. Bu yüzden buradaki nimetler doyumluk değil, tadımlıktır. Doymak ancak cennette olacağı için, insanın duyguları dünya nimetleri ile tatmin olamıyor.
Selam ve dua ile…