Cevap
Değerli Kardeşimiz;
“Vehim”, lügatte, aslı, hakikati olmayan düşünceler manasına gelmektedir.
“Kuvve-i vahime” hakikati olmayan şeyleri vehmeden bir duygudur.
Fâni şeylerde beka tasavvur etmek de bu duyguya ait bir iştir. Yoksa akıl ve mantık açısından bakarsak kâinatta baki bir şey yoktur.
“Vehim kuvvesi” insana verilen manevi sermayelerden biridir. İnsan bu kuvveyi yerinde kullanmakla hem dünya hayatına şevkle çalışır, hem de “Ene bahsi”nde güzelce izah edildiği gibi, kendine ihsan edilen sıfatlarla ve kabiliyetlerle Allah’ın sıfatlarına ve şuûnatına bir derece bakma imkânı bulur.
İnsan akıl kuvvesi sayesinde, bu dünyanın fâni olduğunu ve her nefis gibi onun da bir gün ölümü tadacağını bilir. Bu bilgi onu ahiretini unutma gafletinden kurtarır. Ancak, insanın bu fâni dünyaya da belli bir mesai ayırması gerekir. İşte vehim kuvvesi bu görevi yapar ve insan sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya da çalışabilir.
Öte yandan, insan kendi ruhuna takılan hayat, ilim, irade, kudret, görme ve işitme gibi sıfatlar yanında merhamet, gazap gibi birçok şuûnata da hakiki sahip olmadığını aklen çok iyi bilir. Ancak vehim kuvvesi devreye girdiğinde bunları kendine mal eder. Ve “Ben kuvvetimle nasıl şu taşı kaldırıyorsam, Allah da sonsuz kudretiyle bütün âlemleri son derece kolay çeviriyor, idare ediyor.” der. Bu mukayeseyi yaptıran ondaki vehim kuvvesidir. “Benim kuvvetim, benim ilmim, benim gözüm, benim kulağım” gibi ifadelerde bu kuvve hâkimdir. Yoksa akıl çok iyi bilir ki bunların hiçbiri kişinin kendi malı değildir, hepsi emanettir.
İşte vehim kuvvesini yanlış kullanan kişi, dünyada ebedî kalacağını vehmederek her gün kılacağı beş vakit namazı istikbalin bütün günlerine teşmil eder, büyük bir rakam ortaya çıkarır ve bunun altından kalkamayacağını düşünerek namazdan kaçar.
Selam ve dua ile…